Hak(lı-sız)lık
Çoğu zaman kimin haklı kimin haksız olduğunu tartışırız. Ancak çok nadir olarak ortak bir karara varabiliriz. Kişi sayısı arttıkça uzlaşma olasılığı da düşer. Haklı olmak öle kolay şey değildir. Öncelikle karşındakileri buna ikna etmen gerekir. Ayrıca karşı tezi savunanlar bu durumda “haksız” olurlar ki kimse haksız olmak istemez. Yani eğer ben doğruyu söylüyorsam, diğerleri yanlış mı söylüyor? Belkide yalandır? Aslında “yalan”, bilerek yanlış söyleme eylemidir. Yani bilmeden yanlış söylersem yalan olmaz. Peki ama ya kendimi kandırıyorsam?! Yani bilerek yanlış söylüyorum ama bunun farkında değilim. Aslında bütün bunlar yalancının mumudur ve bilindiği üzere yatsıya kadar yanar.
Doğadaki bir çok şey matematik diliyle konuşur ama biz insanlar sıra dışı yaratıklarız. Gündelik hayatta herşey matematikteki gibi kesin değildir. Bizler kendimizi çıkmaza sokmaya bayılırız. Ama mutlaka bir haklılık payı da bulabiliriz. Bu da genelde iki tarafı da haklı duruma getirir. Aslında bu bir kaçınılmaz uzlaşmamıdır yoksa doğanın kendisini koruma çabasımıdır? Bilinmez!
Ünlü avukat paradoksu şöyle başlar. Genç avukat, hocasından ders almak istemektedir ama parası yoktur. Bir anlaşma yaparlar ve genç avukat ödemeyi ilk davasını kazandığında yapacaktır. Ancak bizim genç avukat uyanık çıkar ve oldukça yaşlı olan hocası ölene kadar dava kazanmamaya karar verir. Bunu farkeden yaşlı avukat da öğrencisi genç avukata dava açar ve mahkemede yaşlı avukat şöyle der: Bu davayı ben kazanırsam, davayı kazandığım için paramı alırım. Eğer öğrencim kazanırsa, o ilk davasını kazandığı için yine paramı alırım. Yani her durumda ben paramı alırım! der. Buna karşılık olarak da genç avukat der ki: Hayır öle değil! Eğer davayı ben kazanırsam, sen kaybettiğin için sana ödeme yapmam. Eğer sen kazanırsan da, ben halen bir dava kazanamadığım için yine ödeme yapmam. Yani her iki durumda da ben ödeme yapmam! der. Sizce kim hak(lı-sız)?
İki doğrunun veya yanlışın çelişkisi diyebiliriz paradokslar için. Onlar hep hayatımızın içindedirler. Bazen kim haklı kim değil savaşı çok manasızdır. Hak(lı-sız)lık durumu olayın önüne geçer. Ne kadar matematiksel yaşamaya çalışsamda hep bir paradoks karşılar beni. Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan… derken kırılıverir yumurtalar ve yumartanın kabuğu kadar narin kalpler.
Haklı olduğumda mı daha haksızım yoksa haksız olduğumda mı daha haklıyım? Eğer bu kadar iç içe geçmisse bir şeyler, sorguladığım için ancak salak olabilirim. Sen be ben bilemeyiz bunu. Üçüncü kisişer de bilemez. Eğer bilmek istiyorsan bunu, bir sorun var demektir! Sorguluyorsan 3. kişilerden durum vahim demektir. Dilediğin gibi düşünebiliyor ve dilediğin gibi yaşayabiliyorsan eğer, umutla umutsuzluk arasında bir yerdeysen, bir 3. tekil hakeme de yoksa ihtiyacın sen en hak(lı-sız) insansın!
Konuyla alakası yok ama, yazının başında da söylendiği gibi olaylka hiç alakası olmayan kişiler de bazen olayın içne gereksiz yere dahil olurlar ki işte o zaman gerçekten insan kendinden bile şaşar gerçekten haksız mıyım diye…